YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR

KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR

www.hakanbirol.com

Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Yenilmezlerin ve En Güçlülerin Sırları” kitabıyla tanıdığımız “Selim GEÇİMLİ” var.

Merhabalar Selim Bey, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Yozgatlıyım ve Konya’da büyüdüm. Müzik alanı üzerine eğitim alıp eğitim fakültesi bitirdim. Bu süreçte kişiliğimin özünde ve kaderimde bulunan tutkuyu keşfettim, yani insan ilişkileri ve psikolojisi. Bu alanda yetenekli olduğumu gördükten sonra çeşitli eğitimler, seminerler alıp kendimi geliştirip bu alanla ilgili her türlü kitabı okudum. İnsanları analiz etme ve okuma üzerine geliştikçe toplumun ve insanın huzurlu ve güçlü bir hayata sahip olabilmesi için ihtiyacı olan şeyleri buldum. İnsanların gerçeği duymaya, dürüst olunmaya ihtiyacı var artık. Gerçeklikle, dürüstlükle kendilerini değiştirmeyi göze alır ve gelişebilirler ancak. Geliştirmiş olduğum psikolojik saldırı ve savunma taktikleri doğrultusunda insanların mücadeleci taraflarını geliştirip psikolojik dayanıklılıklarını arttırmalarını sağlıyorum. Okumayı çok severim, bir kitabı olduğu kadar  insanı okumayı, doğayı okumayı, çevreye ait herhangi bir şey okumayı. Çünkü okumak, okuduğumuz şeyin gerçeğini görmemizi, kendimiz dışındaki hayatın nasıl olağanüstü güzelliklere sahip olduğunu hissetmemizi sağlar. Okumak benim için, öğrenmek ve hayatı yaşamaktır. Okumak benim için bir eylemden öte, hayatın kendisidir. Bu yüzden beni ben yapan en büyük ilgi alanım budur. Kendimi okuduktan sonra, kendi dışıma göz dikmiş olmak.

“Yenilmezlerin ve En Güçlülerin Sırları” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?

Hayatın kendisi acımasız ve kötülükle doludur. Hayatın masum olduğunu düşünmek ve her zaman bu doğrultu da yaşamaya çalışmak bizim son derece büyük yıkımlar ve mutsuzlukla karşılaşmamıza neden olmaktadır. Kitabımızda insanları bekleyen hayatın bütün zorluklarına, kötülüklerine karşı farkındalık kazanmak, kendilerine uygulanan duygusal istismarı fark edip psikolojik güç kazanmak ve gerektiği yerlerde kötü niyetli insanlara karşı dimdik şekilde ayakta kalıp çeşitli saldırı ve savunma psikolojik taktiklerini kullanabilmek bekliyor. Bir kere yaşama şansımızın olduğu bu hayatta canımızı sıkan, gereksiz insanlara ve olaylara zaman ayıramayacak kadar değerli olduğunuzu hatırlamak ve bu doğrultu da yaşamak için sizlere aydınlatıcı bir rehber olmayı amaçlıyor.

 Motivasyon kitaplarının hep aynı şeyleri yazdığını düşünüyor insanlar. Sizin bu eserinizi diğerlerinden ayıran şey nedir?

Her ne kadar yaşadığımız kötü, olumsuz durumlar olsa bile biz bunları düşünmek, hatırlamak veya üstünde durmak istemeyiz. Zihnimizdeki gereksiz ses kalabalığını bastırabilmek için daha mutlu anlara, daha pahalı eşyalara, daha eğlenceli etkinliklere yöneliriz. Bunların hepsi bize yaşadığımız deneyimleri unutturabilmek için yaptığımız hareketlerdir. Benim kitabımda kötü olanı, olumsuz yaşananı sonuna kadar hissedip, acılarımız, yaralarımızla yüzleşip, travmalarımızla barışıp kendimizi yeniden doğurabileceğimize dair bir bakış açısı vardır. Yaşadığımız kötülükler bize güç verecek en büyük hazinelerdir. Bunların farkında olmadan sahte mutluluklar arıyor oluşumuz, gerçeklerle yüzleşebilecek cesarete sahip olmadığımızdandır. Gerçeklerle yüzleşebildiğimiz boyutta kişiliğimizin özüne ulaşabiliriz. Bu eser size cesaret gerektiren, canınızı yakacak bir yolculukta yürümek için destek sağlayacaktır.

Yenilmezler ve güçlülerden bu kadar bahsetmişken… Sizi güçlü tutan ve yapan şey nedir peki?

Binlerce yıllık ‘’Kendini Bil’’ öğretisi gelişimin, yenilmezliğin ve en güçlü olmanın ilk adımıdır. Zayıflıklarımın, eksiklerimin ve kusurlarımın farkında olmak benim en büyük gücümdür. Çünkü bunların farkındalığına sahip olmak karşıma çıkabilecek her türlü kötü niyetli olayda yara almadan, aynı bir nehir gibi bu olayların etrafından akıp geçmemi sağlamaktadır. Farkındalık kazanılmamış bir hayat her güne ait zorluğu kendi sorumluluğun gibi görmek ve her darbede yıkılmaktır. Yapabileceklerimin sınırını bildiğim kadar yapamayacaklarımın sınırını da bilmek yine kendime olan güveni ve gücü arttırmaktadır. Kişisel farkındalıkla birlikte hayatın her anında, her şeyden ve herkesten öğrenebilme bakış açım, bu gücün içini dolduran ve arttıran bir orman gibidir. Her zaman söylediğim gibi ‘’Benim ibadetim bilginin peşinde olmak, öğrenmek ve paylaşmaktır.’’ Kendini bilen bir insan, öğrenmekten vazgeçmediği sürece gücünü kaybetmez.

 Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?

Yazmak insanın tek başına yürümesi gereken yolculuğun çilesini, tek başına kaldırabilecek gücü kendinde bulmasıdır. Yürüdüğümüz bu çileli yolculuktu amaçlarımıza ulaşana kadar, hak ettiğimiz değeri görene kadar, ortaya çıkacak kelimeler bizi huzura kavuşturur. Yazmak, insanın katarsis(duygu boşalımı) yapmasını sağlayan en kolay yöntemdir. Yazmak bir iyileşme ve kendini yeniden yaratma sürecidir. Aynı şekilde ortaya çıkmış karmaşık düşünceleri düzene sokup, zihninizi terbiye etmeye başladığınız zaman hayat başarınızın arttığını ve hayatı çok daha farklı yaşamaya başladığınızı göreceksiniz. Kelimeler kağıt üzerindeyken asla yalan söylemezler. Nasıl bir psikoloji, nasıl bir durum içindeysek bizi kendimize yaklaştıran, kendimize yabancıysak kendimizle bağ kurmamızı sağlayan bir tedavi ve iyileşme sürecidir yazmak.

En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?

En çok sosyal psikoloji üzerine kitaplar ve makaleler okuyorum. Duygusal istismar, karanlık psikoloji, manipülasyon ve ikna sanatı üzerine şeyler okumak zihnimin daha dinginleşmesine ve bakış açımın gelişmesine yarıyor. Öncelerde tamamen akademik veya bilimsel ağırlıklı okuduğum süreçle birlikte aldığım bilgileri her tarafa aktarabilmek sayesinde roman okumayı da arttırdım. Çünkü insanları analiz etme, romanı analiz etme, birçok açıdan empatik yaklaşabilme becerisi geliştirdiğim için okuduğum romanlardan daha çok fayda sağlayabilmenin ve hayatıma ne gibi şeyler katacağını görebilmenin önü açıldı. Favori yazarım Robert Greene, Makyavelli, Sun-Tzu’dur. Tarih boyunca insanlığın acımasız savaşlarının zaman içinde nasıl psikolojik savaşa evrildiğini görmek ve üretkenliğimi yönlendirmekte bana çok katkı sağladılar.

Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?

İnsanın hayata dair bir derdi, sıkıntısı olması gerekiyor öncelikle. Bir yaşam amacı istiyorsanız eğer bir dert edinin kendinize ve bu dertle ilgili bulabildiğiniz her kitabı, makaleyi, yazıyı okuyun. Bu derdinizi o kadar çok düşünün, bununla ilgili o kadar çok bilgi edinin ki bir süre sonra sizin diliniz, düşünceniz, davranışlarınız haline gelsin. Toplumu değiştirmek, dünyayı güzelleştirmek, kendinizi keşfetmek ve kendi iç yolculuğunuzu tamamlamak için dertlerimize, acılarımıza tutunabiliriz ancak. Yoksa da içinizdeki dertlere tutunun. En mükemmeli yazacağın günü beklerken, hiçbir kelime yazamayabilirsiniz. En kusursuz kitabı yazma düşüncesiyle, hiçbir kitap yazamayabilirsiniz. Bu yolda tek önerim, sadece yazın. Korkusuzca yazın. İçinizden geldiği gibi yazın. Kendi düşüncelerinizden, zihninizdekilerden korkmadan dökün kelimelerinizi, cümlelerinizi. Lao Tzu’nun söylediği gibi: ‘’Binlerce kilometrelik yolculuk, o ilk adımla başlar.’’ Kendi dünyanızı fethetmek istiyorsanız, binlerce kilometrelik kişisel yolculuğunuzu tamamlamak istiyorsanız yapmanız gereken tek şey o ilk adımı atmaktır. Yolunuz açık olsun.

 Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?

Okumak uğraş isteyen, özen isteyen, emek isteyen bir süreçtir. Günümüz teknolojik ve bilimsel gelişmeleri sayesinde hiçbir yüzyılda olmadığımız kadar bolluk içindeyiz. Bu yüzden sanki her şeyi biliyoruz, her şeye sahibiz sanrısına kapılabiliyoruz. Aslında insan doğduğu andaki gibi acizdir her zaman. Bu acizlikle barışması ve kendine yakınlaşması ancak gerçekleri kabul ettikten sonra mümkün olacaktır. Eğer ki okumaya, öğrenmeye, bilgi edinmeye ihtiyaç duyulmayan bir toplumda yaşayacak olursak bizim hiçbir düşmana veya saldırıya ihtiyacımız yoktur. Cehalet bütün kötü taraflarıyla toplumu yok etmek için hizmet etmeye başlamıştır. Bu kendi kendini tüketme anlayışını ortadan kaldırmak için okumaktan başka gidilecek hiçbir yol yoktur. Yüzlerce yıl eski zamanlarda bile genç kuşağın ‘yoldan çıktığını, hiç saygıları kalmadığını, işe yaramaz ve topluma faydasız olduğu’ düşünülürmüş. Eski olanın yeniye karşı içten içe hissettiği bu düşmanlık, aslında içimizde büyütemediğimiz ve sorumluluğunu alamadığımız çocukluk, gençlik yanlarımızdır. Bu yüzden yaşı kaç olursa olsun insanlar birer okul, birer eğitim yuvasıdır ve okumayı öğrenmeyi bilen için içinde çok büyük bilgiler barındırır. Şuna inanıyorum: Doğuştan sahip olduğumuz her şey ama her şey, kendi kendimizi övmek için hiçbir çaba harcamadığımız başarılardır. Doğduğumuz şehir, cinsiyetimiz, ırkımız, rengimiz, mirasımız hiçbirinin üzerinde bizim etkimiz yoktur. Övünecek, gurur duyulacak başarılar insanın tırnaklarını kazıyarak ortaya çıkardığı başarılardır. Yani söyleyeceğim en önemli şey, gelişmekten, çalışmaktan ve öğrenmekten başka hiçbir yolunuz yok.

Değerli Selim Bey , bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…

Bu değerli sohbet için ben size teşekkür ederim. Unutmadan: Yenilmezlerin ve En Güçlülerin Sırları kitabı okunup bitirilecek bir hikâye değil, öğrenip gelişecek bir yaşam sürecidir.

  

Bizde kalın, habersiz kalmayın! BeskazaTV.com