YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR

KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR

www.hakanbirol.com

Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Kimse Gitmemiş Gibi” kitabıyla tanıdığımız “Meltem Trubody” var.

Merhabalar Meltem Hanım, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Rica ederim, ben teşekkür ediyorum. İstanbul’da yaşıyorum, evliyim, bir kızım var. İşletme okudum, yüksek lisansımı da bu konuda yaptım, uzun yıllar finans ve ihracat konularında çalıştım. Çocukluğumdan itibaren en çok kitaplara ve yazmaya ilgi duydum. Kendimi, söyleyeceklerimi en iyi yazarak ifade ettim her zaman. İşten uzaklaşmamla beraber edebiyat beni hızla çekim alanına aldı, yazmak için daha çok vakit bulabildim. Bir yazı atölyesine başladım, derken ilk kitabım pandemi sırasında bitti. İkincisini de geçen hafta tamamladım, edisyon ve redaksiyon sürecine girmeye hazır hale geldi. Edebiyat dışında seyahat etmeyi, fotoğraf çekmeyi de seviyorum.

“Kimse Gitmemiş Gibi” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?

“Kimse Gitmemiş Gibi” romanı bir umut hikâyesi. İmkânsız olduğunu düşündüğümüz şeylerin olabilme ihtimalini ve inişleri, çıkışlarıyla hayatı anlatıyor. Okuyucuyu sıkmayacak ama edebi derinliği olan cümlelerle akıcı, karakterlerin tanıdık ve içimizden, mekân tasvirlerinin canlı, diyalogların gerçekçi olmasını istedim. Yöresel dil, argo gereken yerlerde kullandım ki normalde hiç bilmem ve kullanmam. Argo dil konusunu epeyce araştırdım. Kısaca kahramanların hangi üslup veya aksanda konuşması gerekiyorsa onu kullanmaya dikkat ettim. Günümüzün stresli ve zor yaşam koşullarında insanların sabrının azaldığını, bunun okumaya da yansıdığını düşünüyorum. Dolayısıyla kitabı eline alıp vakit ayıran okuyucuya sade fakat iyi bir dille yazılmış, samimi, zayıf veya güçlü yönleriyle ve zaaflarıyla insan olmaya dair, film tadında, keyifle okuyacakları bir hikaye sunmak istedim. Umarım başarabilmişimdir.

Roman yazmanın en zor yanlarından biri de kurgusal çalışma aşamasıdır. Sizin kitabınız tamamen yaşanmış bir kurguya mı dayanıyor yoksa hayal ürünü mü diyebiliriz?

“Kimse Gitmemiş Gibi” kurgusal bir roman olsa da çevrem, arkadaşlarım ve kendi hayatımdan biyografik unsurlar içeren kompleks bir yapıya sahip. Geneli hayal ürünü fakat içinde gerçek olaylardan atılmış küçük motifler, söylenmiş sözler, kişilik özellikleri gibi yaşanmışlıklar da yer alıyor. Örneğin; doğup büyüdüğüm Anadolu toprakları iki romanımda da yer alıyor, yazarken zihnim bir yolunu bulup oralara mutlaka gidiyor. İmbat, Hacer; o yörelerde sık rastlanan iyi insanlar. Yusuf Baba; Anadolu’nun özü sözü bir, mert, sağlam adamlarından. Betül, Pınar, Deniz, Sedat aşina olduğum, bir yerden tanıyormuş gibi hissettiğim karakterler. Dolayısıyla ilk romanımın kurgusuna bu tanışıklığın etkisi olmuştur diye düşünüyorum.

 

 Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?

Çocukluğumdan bu yana, yazmak benim için bir sığınak oldu. Eskiden sevincimi, öfkemi, kızgınlığımı yazıp yazıp atardım. Zaman içerisinde bunun beni rahatlattığını, düşüncelerimdeki gereksiz ağırlığı kâğıtlara boşalttığımı, ruhuma iyi geldiğini fark ettim. Kitap yazmak ise tarifi zor, anlatılması güç, bambaşka bir his. Yarattığım karakterlerle, onların hayatlarına girip kaybolmak hem müthiş heyecan veriyor hem de bir süreliğine gerçek dünyadaki stresten, çekişmelerden, hırslardan uzaklaşma imkânı sağlıyor. Yaşama ve insana dair, kalıcı bir şey yaratmak olağanüstü bir mutluluk, bunu tanıdığım veya hiç tanımadığım insanlarla paylaşmak, onlarla edebiyat üzerinden bağ kurabilmek ise anlatılması zor, eşsiz bir duygu.

Bakıldığında bir dünya var ve o dünyanın içinde milyonlarca insan da… Buna da “Edebiyat” adı veriliyor. Ama sorulduğunda da hayal deniliyor. Edebiyat gerçekten nerede yaşanıyor?

İnsanların fizyolojik ihtiyaçlarının yanında psikolojik, sosyolojik, manevi ihtiyaçlarının da olduğunu hepimiz biliyoruz. İletişim kurmak, kendini ifade etmek, başka insanlarla ortak bir platformda fikir alışverişinde bulunmak, beğenilmek, onaylanmak… Edebiyat öğreten, eğiten, eğlendiren, empati kurmak gibi konularda destekleyen, çeşitliliği bol ve renkli bir dünya. Bir romanı, öyküyü, şiiri okurken gözyaşlarınızın yüzünüzü ıslattığı, kalbiniz çarptığı veya kahkahalarla güldüğünüz ve öğrendiklerinizin farkındalığınızı arttırdığı, bakış açınızı değiştirdiği, geleceğinize etki ettiği yerde yaşanıyor bence edebiyat. Bahsettiğim fiziksel veya hayata dair etkilerini düşünecek olursak edebiyat için tamamen “hayali bir dünya” demek doğru olmaz gibi geliyor bana.

“Dijitalleşmenin “edebiyata” etkisi nedir? İyi ve kötü yanlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Yazan açısından iyi yanları; araştırmanın kolaylaşması, düzeltmeleri sıkıntısız yapabilme, bilgiye kolay erişim, iletişim ve güçlü tanıtım… Okuyanlar açısından iyi yanları; günümüzün hızlı ve yoğun akan yaşam tarzında e-kitaplar ve sesli kitaplarla edebiyat dünyasına dahil olma aynı zamanda gelişmelerden, yeni çıkanlardan, yazarlardan, şairlerden yine hızlı haber alma imkânı… Kötü yanları; özellikle sosyal medyanın, dijital platformların yarattığı hızlı akış konsantrasyon ve odaklanma süremize etki ediyor bu da okuyucunun sabrını ve edebi derinliğe verilen önemi azaltıyor.

Yazmak ve okumak dışında vaktinizi nasıl geçirirsiniz?

Sorumluluklarım ve koşuşturmayla yoğun geçiyor günlerim. Boş vakitlerimi yazmaya ayırıyorum. Çok sevdiğim arkadaşlarım, dostlarım var onlarla buluşmayı, sohbet etmeyi çok seviyorum. Film izlemekten, seyahat etmekten de keyif alıyorum.

En son okuduğunuz kitap nedir? Fethiye Haber okurlarına tavsiye edebileceğiniz kitap ya da kitaplar var mıdır?

Sevdiğim bazı Türk ve yabancı yazarların eserleri ile dünya klasiklerini üzerinden zaman geçtikçe tekrar okurum. Yaşar Kemal’in “İnce Memed”, Orhan Kemal’in “Evlerden Biri”, Orhan Pamuk’un “Cevdet Bey ve Oğulları, Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” adlı eserleri de tekrar ve son okuduklarım arasında. Sırada Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur” adlı kitabı var. Hem Türk hem de dünya edebiyatından o kadar çok sevdiğim yazar ve kitap var ki, saymakla bitmez. Ama eğer okumadıysanız sizlere, daha önce hiç okumayıp sonradan tanıdığım ve çok sevdiğim bir yazarın, Elena Ferrante’nin “Napoli Romanları” serisini önerebilirim.

Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?

Gençlerin kitap okumaya ilgisinin azaldığını üzülerek görüyorum. Onların dikkatini çekebilecek, sıkılmadan okuyabilecekleri kitaplar yazılmasını, böyle eserlerin Türk edebiyatına kazandırılmasını diliyorum. Yeni neslin ne istediğini bilen, dünyadan haberdar, gelişime açık, tatlı, esprili gençlerden oluştuğunu, bize göre daha cesur, hakkını koruyan bir yapıda olduklarını düşünüyorum. Onlardan tek ricam sosyal medya ve cep telefonunda geçirdikleri zamanın dozunu çok iyi ayarlamaları. Gerçek hayat bu kadar kıymetliyken, ömür bir ekrana hapsedilmemeli. Kendilerini geliştirmek için okumalarını, düşünmelerini, analiz etmelerini ve elbette hayatın onlara sunduğu güzelliklerden faydalanmalarını, dijitalleşmenin sadece iyi taraflarını, gerektiği kadar kullanmalarını öneririm.

Değerli Meltem Hanım, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…

Çok teşekkür ediyorum,

 

Bizde kalın, habersiz kalmayın! BeskazaTV.com