YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR

KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR

www.hakanbirol.com

Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Nutrigenetik: Popüler Diyetlere Göre Değil Genlerinize Göre Beslenin” kitabıyla tanıdığımız  “Prof.Dr. Korkut ULUCAN” var.

Merhabalar Korkut Bey, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Aslında ben sizlere teşekkür ederim, kitabımızı inceleyip röportaj değeri gösterdiğiniz için. Benim çalışma alanlarım “Bireysel Genetik” alanında egzersiz genetiği, beslenme genetiği, kaliteli yaşam ve farmakogenetik konuları. Artık biliyoruz ki her birey kendi özelinde farklı genetik ve biyolojik özellikler gösteriyor. Bizlerde bu farklılıkları belirleyip, tabi genler bakımından, bireye özgü yaklaşımları hesaplayabiliyoruz. Amaç kaliteli yaşam. Bunun temelini de hücresel yaklaşım gösteriyor. Biz uygun hücresel yaklaşımı gösterebilirsek çok daha güzel ve sağlıklı yaşamın şifrelerini analiz edebiliriz. Yeter ki bu biyolojik ve genetik parametreleri analiz edebilelim. Ve bunları doğru yorumlayabilelim.

 “Nutrigenetik: Popüler Diyetlere Göre Değil Genlerinize Göre Beslenin” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?

Her birey özeldir ve benzersizdir. Kitabımda bu yaklaşımı benimseyerek bizlerin çok daha sağlıklı bir yaşam için nasıl beslenmemiz konusunda genlere dayanan beslenme programlarından bahsediyorum. Aslında tam da beslenme programlarından değil, hangi genetik metabolizmanın hangi besin grubu ile nasıl etkileştiği hakkında bilgiler sunmaya çalıştım. Ek olarak genetik farklılıklara dayanan beslenme ve sağlıklı yaşamın nedenlerini anlatmaya çalıştım. Bazı toplumların neden bazı hastalıklara daha yatkın olduklarını ve bu hastalıklardan kurtulmak için nasıl bir yaşam programı oluşturmak gerektiğini genetik verilerle derledim. Tabi burada asıl üzerinde durmamız gereken konu elimizde yeteri kadar veri var mı? Bunları gerektiği gibi değerlendirebiliyor muyuz gibi soruların cevaplarını anlatmaya çalıştım. Neden popüler diyetlerin devamlılığının olmadığını, neden sürekli uygulanan bir diyetin zamanla değişebileceğini ve neden ortak diyet programlarının uzun erimde başarıya ulaşamadığından bahsedildi kitabımızda. Umarım açık ve net bir şekilde anlatabilmişimdir.

Beslenme alışkanlıklarımız bizi biz yapan bir şeydir. Peki, günümüz insanları neden ısrarla yanlış beslenmeye devam ediyor?

Bu sorunun cevabı üzerine kitaplar yazılabilir. Bunun birçok farklı nedeni var, ekonomik, sosyolojik, kültürel, …….. gibi. Beslenme endüstrisinde büyük bir pazar var. Büyük şirketler, ülkeler ve devasa yatırımlar. Yani bu iş bireye inene kadar büyük eleklerden geçiyor. Gıda güvenliği diye başlı başına başka bir konu var. Tüm bunları düşününce aslında burada yanlış beslenme mi? yanlış yönlendirilme mi? sorusu akla gelebilir. Örneğin glütensiz ve laktozsuz besin grupları her geçen gün artıyor, ve bunların çoğu biraz daha yüksek fiyatlar ile raflarda yerlerini alıyorlar. Bu tip yaklaşımlar, yani doğal içeriği değiştirilmiş besinler her geçen günde artmaya devam edecek. Yani insan her ne kadara bilinçli olursa olsun içinde bulunduğu durumdan etkilenerek yanlış yapmaya devam edecek. Belki güzel ve yerinde bir örnek olmayabilir ama sigara tüketimi de biraz buna benziyor. Zararlı olduğunu biliyoruz ve tüketiyoruz, neden mi? çünkü bağımlı hale getiriliyoruz. Benzer yaklaşım birçok besin grubu için geçerli. Hazır çorbaların yarar/ zarar oranları bilinmesine rağmen çoğu zaman vakitten ve maddiyattan kaynaklı tüketilebiliyor. O yüzden sağlıklı beslenme gösterebilmek büyük bir iradeyi gerektiriyor.

 5 günde 3 kilo ver, yağ yakan muhteşem formül… Daha birçok bu tip başlık sayılabilir. Bu tip sloganvari tariflere bakış açınız nedir?

Modern tıp bu tip yaklaşımların ne kadar zararlı olduğunu birçok çalışma ile ortaya koydu. Kilo vermek veya bireyin ideal kilosuna ulaşabilmesi sadece beslenme ile sağlanamayacağını, egzersiz ile desteklenmesinin şart olduğunu biliyoruz. Hızlı kilo verme yaklaşımları sonrasında çok daha büyük problemlerin davetiyesini getirdiğini de biliyoruz. Şöyle düşünün, 4-5 yılda aldığımız kiloları 4-5 haftada verebilmek metabolizmamızın muazzam değişmesi gerekiyor. Ve verilen bu kilonun dengeli olması gerekiyor, sadece kas kaybı veya sadece yağ dokusu kaybı vücudumuz için her zaman sağlıklı olamayabiliyor. Tabi bu verdiğim bilgiler sağlıklı bireyler için, yani bireylerde görülebilen kronik sağlık problemleri kilo verme programlarında sorunlara yol açabilir. Ancak benim her zaman önerdiğim vücudumuz her zaman ideal kilosunu bulur, ama bu sizin zihninizin ideali olmayabilir. Bunun için sağlıklı ve genetik yapımıza göre beslenmenin yanında mutlaka egzersiz yapmalıyız. Kas dokusu kilo kontrolünde bize çok yardım diyor. Bu yüzden asıl hedeflenen kas kütlesi bakımından da ideal kiloda olmamız.

Yazmanın sizdeki tarifi nedir? Bize bunu biraz anlatır mısınız?

Aslında ben yazar değilim, sadece yazanım. Yazar olabilmek başlı başına bir meslek, bir yetenek, bir meziyet, bu konuda çok değerli üstadlarımız var. Akademik anlamda birçok makale, kitap ve kitap bölümü zaten sürekli yazıyorum. Ancak popüler bilim anlamında kitap yazmak gerçekten çok zor. Elinizde değerli bir klinik bilgi var, bunu sadeleştirerek daha kolay anlaşılır hale getirmek istiyorsunuz. Çok zor, ancak sağ olsun bu konuda eşim çok destekçi. Ancak yazı yazmak, hele benim gibi dolma kalem merakı olan bireyler için bir zevk, bir nevi meditasyon. Ama deminde ifade ettiğim gibi kitap veya makale yazmak gibi durumlarda iş biraz daha ciddileşiyor. Hatta herhangi bir kitabın yazımı esnasında çok fazla literatür okuyup onları okuyucularımızın beğenisi için editlemek gerçekten çok ciddi, disiplinli, zaman alıcı ve hatta stresli bir süreç.

“Dijitalleşmenin “edebiyata” etkisi nedir? İyi ve kötü yanlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Tabi artık hayatımız dijitalleşti, dünya bizlerin bu yöne doğru evrilmemizi istedi, ve yönlendirdi. Sorunuzda da ifade ettiğiniz gibi bunun farklı yönleri mevcut. Bence dijitalleşmenin en kötü yanı zaman alması gereken süreçlerin hızlı olması ve bazı uyulması gereken, teammül olarak, bazı kuralların bu hız dünyası içinde çok ciddiye alınmaması. Çünkü dijital dünya kendi kurallarını yarattı. Dijitale ulaşabilen kitle kendi ortamını yarattı. Bu yüzden bazı uyulması gereken kurallar bu yeni dünya içinde kendine yer bulamadı. Ancak her ne kadar dijital dünya her konuda kendi kurallarını yaratsa da artık bireler zevklerine, ilgilerine ve daha önemlisi isteklerine göre kaynaklara daha kolay erişir hale geldi. Bu da diğer alanlarda olduğu gibi biraz tüketim hızını artırsa da ben bunun bireylere büyük avantaj sağladığını düşünenlerdenim.

Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?

Yazmak sizinde ifade ettiğiniz gibi cesaret isteyen bir yaklaşım. Anlatmak istediğiniz bir dert, vermek istediğiniz bir mesaj olmalı. Bu mesajı verirken de nokta atışın iyi belirlenmesi gerekmektedir. Yani bu süreç sadece uygun kelimelerin bir araya getirmesi ile sınırlı değildir. Çok iyi okumak, hedeflerin çok iyi belirlenmesi gerekmektedir. Örneğin benim yazığım popüler bilim serisi kitaplarında konu ile ilgili güncel literatür araştırması mutlaka sıkı sıkıya yapılmalı. Benim alanımda veya benim yazdığım kitaplarımda sadece literatür ve güncel bilgi araştırması 12-18 ay arası zaman alıyor. Gerçekten çok sabır gerektiriyor. Sonrasında siz her zaman istediğiniz bilgiyi net olarak veremeyebiliyorsunuz. Çok iyi bir editöre ihtiyaç bulunmaktadır. Benim şansıma çok çalışkan bir editörüm oldu, Özlem Küskü, gerçekten çok çalışkan. Birde hakkını vermeden geçemeyeceğim, sevgili eşim, bana her konuda olduğu gibi bu konuda da büyük destek oluyor. O açıdan çok şanslıyım.

 Yazmak ve okumak dışında vaktinizi nasıl geçirirsiniz?

Tabi çalışan biri olarak vaktimin çoğu işyerinde geçiyor. Üniversitede sadece ders, öğrenci projeleri ve laboratuvar çalışmaları değil, aynı zamanda idari işlerim de çok yoğun. Son 6 yıldır Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nin hem dekan yardımcılığını hem de son bir yıldır Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin müdür yardımcılığını gerçekleştiriyorum. Oradaki tedavi hizmetleri ile ilgili işler çok fazla vaktimi alıyor. İş tempomuz çok yoğun, ülkemizin en başarılı eğitim ve tedavi hizmetinin verildiği fakülte desem yalan olmaz. Bu seviyenin daha da yukarı çıkması için var gücümüzle çalışıyoruz, çünkü insanımız her şeyin en güzelini hak ediyor. İş dışında ki zamanımın büyük kısmını eşimle geçiriyoruz, klasik olarak yeni yerler görmek, tadlar keşfetmek ve film izlemek en büyük zevklerimiz arasında. Futbol ve basketbol izlemeyi çok seviyorum. Ama kitap okumakta bana büyük keyif veriyor, yeni dünyalar keşfedebiliyorum bu sayede. Bence kitap okumak benim dopaminerjik ve serotonerjik sistemime çok iyi geliyor.

En son okuduğunuz kitap nedir? Fethiye Haber okurlarına tavsiye edebileceğiniz kitap ya da kitaplar var mıdır?

Ben aslında birkaç kitabı aynı anda okuyorum. Sonrasında da çok hoşuma gidenleri tekrar amacı ile hızlıca göz gezdiriyorum. Şuanda eski olmasına rağmen “Tanrılar Okulu (Stefano D’Anna), “İnsan Beyninin Gizemi (Sam Kean)” ve “Yaşamın Kodu (Walter Isaacson)” kitapları başucumda bulunuyor. O günkü duygu durumuma göre okumaya devam ediyorum. Okumam gereken bir kitap, popüler olmuş veya alanımla ilgili, bulunursa mutlaka hızlıca da olsa göz atmaya çalışıyorum. Ancak son dönemde okuyupta etkisinde kaldığım “Bireyin Mükemmel Yolculuğu (Ertunç Tümen) ve  “Lifespan (David Sinclari) kitapları oldu.

Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?

Okuma oranları her ne kadar kendimizi kıyasladığımız ülkelerin alında da olsa bence daha iyiye gidiyor. Ancak genç nesil için bu istenilen düzeyde değil. Genelde kitapevlerine giden, kitap alan kesim 40 yaş ve üzeri gibi. Bunun birçok nedeni var. Ama bizlerin asıl odaklanmamız gereken kısım sizinde ifade ettiğiniz gibi genç nesil. Tabi çağımızın dijitale kayması da bu hedefin tutturulmasında, yani genç nesli daha fazla okumaya özendirmekte ve teşvik etmekte farklı arayışlara itiyor. Artık kitapları dinleyebiliyoruz veya cihazlarımıza indirebiliyor, üzerine dijital notlar alabiliyoruz. Tabi burada bir sorun daha var, genç neslin ilgisini çekebilecek konulara ihtiyaç bulunmakta, yani anne ve babalarının okudukları kitapları tam anlamı ile bekleyemezsiniz. İstisnalar hariç.

Değerli Korkut Bey, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…

Asıl bizler sizlere çok teşekkür ederiz. Okumak gerçektende beyin hücrelerinin plastisitesi için çok önemli. Bu beynimizin çok daha esnek ve hızlı düşünebilmesini sağlıyor. Sektör orda, sizlerde destelerinizle bu sektöre can vermeye devam ediyorsunuz, o yüzden asıl teşekkür bizlerden.

 

Bizde kalın, habersiz kalmayın! BeskazaTV.com