YÖRÜK MASALLARI KAYBOLURKEN
“ Evvel biz üç kişiydik. Gede gede üç eve vardık. İkisi yıkık mıkık, birinin de dört duvarı yok. Dört duvarı yoğun içinde üç adam yatıyor. İkisi ölü mölü, birinin heç canı yok.“
Bir Yörük Tekerlemesi ile başladım yazıma. Şimdilerde nefes alıp verdiğim toprakların öz sahipleri olan Yörükler’i anlatmak benim haddimi aşar. Ama; giderek büyüyen bir soruna giriş amacıyla kısaca da olsa, Anadolu’da Yörükler hakkında bildiklerimi yazma cesareti gösterdim.
1071 yılında Anadolu kapılarını açan Oğuzlar, Malazgirt Savaşından sonra, hızla yayıldılar. Bir kısmı yerleşik düzene geçerken, diğerleri Orta Asya’dan getirdikleri konar-göçer geleneklerini yani göçebe hayatlarını devam ettirdiler. Ve geleneklerinde öyle ısrar ettiler ki; Osmanlılar’ın zorunlu iskan politikalarına karşı çıkarak; yetiştirdikleri Karacaoğlan ve Dadaloğlu gibi yüzlerce halk ozanı ile “ ferman padişahınsa, dağlar bizimdir “ diyerek, isyan bayrakları açtılar. Osmanlılık kültürünün dayattığı “ etrak-ı bi idrak “ ( idraksiz ) nitelemesine inat, doğa ve insan farkındalığını nakışlar halinde işleyen bir kültür yarattılar. Duyarlılıklarını kilim desenlerinde, masallarda, efsanelerde yansıttılar Yörük kadınları.
İmparatorluk, yeni topraklar kazandıkça, Yörük’leri buralarda yerleşmeye zorladı; Anadolu’nun bereketli topraklarında kalanlar, göç etmeye uygun olmaları nedeniyle, özellikle koyun, keçi gibi hayvanları besleyip, bunların ürünleri ile hayata tutundular. Kadîm, Akkoyunlu, Karakoyunlu aşiretleri, artık ne yazık ki; belgesellerde izleyebildiğimiz bir avuç Sarıkeçililer, Karakeçililer adlarını bu hep bu yaşam tarzlarından aldılar.
Uluslararası emperyalizmin dayattığı köylülüğün bitirilmesi politikaları, Yörükler üzerinde farklı biçimlerde hayat buluyor. Sahil kesimlerindeki Yörükler, turizm sektörünün köleleri olurken, göçerliğe devam edenler, ana unsurları olan keçinin yasaklanması, ürünlerinin pazarlanması gibi pek çok sorunun yaşamlarındaki derin etkilerini yok edemeyeceklerini düşünüyorlar artık.
İkilim şartlarının, doğal yaşam üzerindeki insan baskısının neticesi hergün ortalama 160 bitki ve hayvan türü yok oluyor. Yerel kültürler, popüler eğilimlerin tehdidi altında. Töreler kayboluyor, dilden dile dolaşan Yörük Masalları bu büyük erozyondan payını alıyor.
Doğanın hassas dengesi, masal ile bitki ve hayvan türleri arasında akıl sır ermez ilişkiler kuruyor. Masalların yoğun olduğu coğrafyalara bakın atlaslarınızı açarak, doğanın zenginliğini, bitki ve hayvan çeşitliliğinin bereketini görürsünüz. Masal seslerinin kısılmaya başladığı yerlerde yaban hayatı ölüyor, bitki türleri yok oluyor demektir.
Masallar; gözümüzün önünde yaşanan gerçeğin kendisi anlatırlar bize. Belki; zamanı, boyutları eğip bükerek anlatırlar, ama; algımızın açık olduğu alanlarda bizlere çok güzel, çok anlamlı dersler vererek anlatırlar. Binlerce yılın ardından süzülüp gelen masalları, çağımızın Yeni Fizik, başka deyimle Kuantum Fiziği yasaları ile yan yana koyarsanız, masal yaratıcılarının bilgeliğine şapka çıkarmak zorunda kalırsınız.
Yitip giden Yörük hayatı, Sarıkeçililer, Karakeçililer, Akdağlar’ın, Toroslar’ın kahramanları orman patikalarında yürüdükçe, yok olmaya yüz tutmuş Yörük Kültürü ile birlikte doğa da korunmuş olacaktır.
Masallar hep iyilerin zaferi ile biter. Yaşadığımız çağın en karanlık, en buhranlı dönemlerinde kötülerin zafer naralarını işitmek istemiyorsak, tercihimiz iyiden yana ise, masallarımıza sahip çıkmamız gerekiyor, gelenek ve göreneklerimize sahip çıkmamız gerektiği gibi. Geçmişimizin arılığını, duruluğunu, dürüstlük ve vicdan kavramlarını en iyi masallar anlatacak bize.
Özellikle; yöremiz öğretmenlerine büyük iş düşüyor. Bizlerin, kaybolan Yörük Kültürü’nün son kırıntılarını dağ koyaklarında, Yörük çadırlarında aramamız hayli sınırlı kalıyor. Öğrenciler; ailelerinden dinledikleri bir masalı yazıp getirseler, bunlar kayda alınıp, belirli merkezlerde toplanabilse, masallar yaşamaya devam edecek, iyilik de iyiler de kaybolmayacak böylece.
Masallar; bilgelik ve doğa ile barışık yaşamın kutsal metinleri olarak yaşamışlar nesiller boyu, ne var ki; artık, bize ulaşmakta zorlanıyorlar. Bizler, koruyamaz isek yok olacaklar.