3 Mart 1924 de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önemli üç devrim yasası kabul edildi. Bu yasalarla ‘Hilafet’ kaldırıldı, Şer’iye ve Evkaf Bakanlığı ile Genel Kurmay Bakanlığı’na son verildi, eğitim ve öğretimde birlik sağlandı.
Saltanat kaldırıldıktan ve Cumhuriyet ilan edildikten sonra Osmanlı Devleti’nden geriye sadece ‘Hilafet’ kurumu kalmıştı. Halifelik, Padişah Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve Mısır’ı ele geçirdiği 1517 yılında Osmanlı hanedanına geçmişti. Osmanlı döneminde babadan oğula kalıyor ve halk üzerinde bir baskı işlevi görüyordu. İslam dünyası için ise geçersiz ve önemsizdi. Gerçekte halifeliğin Kuran’da yeri yoktu ve dinsel bir makam olması söz konusu değildi. Çünkü İslam dininde tanrıyla kul arasında bir aracı bulunamazdı. Cumhuriyet döneminde bu kurum devrim karşıtları ve saltanat yandaşlarının sığınabileceği bir merkez oluşturacak, çağdaş devlet anlayışıyla çelişecekti. Çıkarılan yasayla halifenin görevine son verildi. Hükümet ve Cumhuriyet kavramını zaten içinde barındıran hilafet makamı kaldırıldı. Halife ve Osmanlı saltanatı kökeninden gelen tüm kişilerin ülke içinde oturması yasaklandı. Bu kişiler Türk vatandaşlığından çıkarılarak ülke dışına gönderildi. Osmanlı padişahlarına ait tüm taşınır ve taşınmaz mallar ulusa geçti.
Hilafetin kaldırılmasıyla devlet yönetimindeki iki başlılık olasılığı ortadan kalktı. Uluslaşma ve laik devlet yolunda yapılacak köklü değişimlerin önü açıldı.
Çıkarılan ikinci yasayla “ Şer’iye ve Evkaf Bakanlığı” ve “Genel Kurmay Bakanlığı” kaldırıldı. Bu bakanlıklarla din ve devlet işleri birlikte yürütülüyor, adalet şeriat mahkemelerince dağıtılıyor, dinsel vakıflar ve ordu yönetiliyordu. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde ise, toplumsal yaşamdaki düzenlemelerle ilgili yasama ve yürütme Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun oluşturduğu hükümete aitti. Çıkarılan yasayla din kurumlarının yönetimi için başkent Ankara’da, Başbakanlığa bağlı bir Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanınca atanacak Diyanet İşleri Başkanı, ülke içindeki tüm cami ve mescitler ile burada çalışan imam, müftü ve diğer din adamlarını yönetecekti. Bunun yanı sıra vakıf işlerini ulusun gerçek yararına uygun olarak yönetmek üzere, yine Başbakanlığa bağlı bir Genel Müdürlük kuruldu.
Aynı yasayla Genel Kurmay Bakanlığı da kaldırıldı. Yerine, Cumhurbaşkanını temsilen, ordunun barış döneminde yönetim ve komutası ile görevli en yüksek askeri kurum olarak, Genel Kurmay Başkanlığı kuruldu. Genel Kurmay Başkanı, Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanının onayı ile atanacak, görevlerinde bağımsız olacaktı.
Böylece bu yasayla din ve ordunun siyaset dışı bırakılması sağlandı ve laik devlet yolunda önemli bir adım daha atıldı.
Devrimin üçüncü önemli yasası “Eğitim ve Öğretim Birliği Yasası” idi. Osmanlı döneminde hem dinsel eğitim veren medrese gibi okullar hem de çağdaş eğitim veren kurumlar vardı. Bu ikili eğitim sistemiyle iki türlü insan yetişiyordu. Devrimlerin benimsetilebilmesi, ulusun duygu ve düşünce birliğinin sağlanması, bu ikiliğin ortadan kaldırılması amacıyla ülkedeki tüm bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı.
Bu devrim yasasıyla çağdaşlaşma ülküsü doğrultusunda laik eğitime geçildi.
Devrim yasalarının üzerinden yüz yıl geçti. Yıllar içinde laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten siyasal iktidarlarca yasalarda laiklik ilkesini aşındıran değişiklikler yapıla geldi. Özellikle gereğinden fazla sayıda açılan İmam Hatip Okullarıyla eğitim ve öğrenim birliği bozuldu. Yeniden ikili eğitim sistemine dönüldü. Üstüne üstlük, “Eğitim ve Öğretim Birliği Yasası”, henüz değiştirilememiş Anayasa’mızın 174. maddesinde, koruma altına alınmış devrim yasalarının başında yazılı dururken