Geçen haftalar içersinde bir internet ortamı paylaşımı ilgimi çekmişti. Öyle olduğu için ben de paylaşımda bulunmayı yeğlemeden edememiştim.

Paylaşımda şöyle diyordu: Ezilen bir din adamı göremezsiniz. Onlar egemen kesimin silahlarıdır. Bu sözü eden kişi de Fransızların ünlü, varoluşçu felsefî edebî akımın, önde geleni olan yazar Jean-Paul Sartre imiş.

Ben o paylaşımı birçok üyesi olduğum gruplarda yaptıktan sonra bir tepki de geldi. Katılımcısı olup sonrasında yöneticilerinden biri yapıldığım gruptakilerden biri ilgili internet sağlayıcısına yakınmada bulunmuş olacak ki ortalıktan da kaldırılmış gitmiş idi. İşin içine, trol, denilen yandaş kesimden biri el atınca öyle sonuçlar da alınabiliyor. Gerekçesi de ilgili internet toplumsal ağ sağlayıcısının açıklayıcı bilgisine göre adı geçen ünlü kişinin o türden bir söz etmemiş olmasıymış. Geçmiş gün olduğu için gidişatı iyi de anımsayamıyor olabilirim. Sizler ne denmek istenildiğini kesin anlamış olmalısınız.

Bu boyuta niye değindiğime sözü getireceğim ya aklım sıra top sektire sektire konuya giriş yapıyorum işte.

Kentimizde bilmeyenimiz yoktur; çoklu iş yeri, işletmeleri olan ünlü bir insanımız var. İyi, hoş. Ben de emekliliğim sonrası, bir ara kendileriyle karşılaşmış, sahip oldukları ya da destekledikleri gazetelerinde, gazeteci arkadaşım aracılığı ile çalışmam söz konusu olmuşsa da işin gerisi gelmemişti.

İşte o ünlü iş insanı çok bilinen bir tatil köyümüzün işletmeciliğini devir alıp kendileri artık işi üstlendiklerinde ilkelerini de yaşama geçirmeye yönelmişler. Buraya kadar olan gelişmeler de haliyle doğal sayılır.

Gel gelelim işte ondan sonrasında boyutun bize; emekçilere dokunan yanı var. Zaten o yüzden konuya el atmayı öngördüm.

O tatil köyünde çok sayıda emekçi çalışan kişiler var. Başka türlüsü de düşünülemez. Binlerce yabancı, yerli konaklayan kimseler kabul edilecekse o işleri yürütecek bir yığın hizmetliye, onları yönetecek kişilere de gereksinim olacaktır.

Ben başkasından değil, söz konusu çalışan kişilerin bayan yetkin yöneticilerinin birinin babasının ağzından duydum. Dolaylı olarak daha önce de o tür söylemler kulağıma kadar gelmiş, ortalıkta da dolaşır olduğunun ayrımındaydım.

O dev işletmeyi devir-teslim alan ünlü, varlıklı kişimiz, emekçi-çalışan kişileri toplamış, karşılarına geçmiş, demiş ki, “Ben, sendikalı çalışan istemiyorum. Ya sendikanızı bırakır işinize bakarsınız ya da çalışmayıp işi bırakırsınız. Seçim sizlerin.”

Ne demek istiyor; burada benim borum öter.

Efendim, ev almıştım, araba borcum var, çocuğum okuyor, düğünümü yeni yaptım borç içindeyim… dinler mi elin para babası sizi? Mal sahibi; söz sahibi… O kadar!

Bütün bunları niye anlatıyorum, zaten sözü de oraya getiriyorum.

Gazeteciler için Belediyemizce verilen akşam yemeğinde yedik, içtik, birer, ikişer dağılıyorduk. En azından ben dönüyordum. Dışarıda, o soğukta Başkan gazeteci ileri gelenlerimiz ile söyleşiyorlarmış; beni de buyur ettiler. O ara konuşulanları dinledim. Başat konu seçim. Adaylık süreci. Fethiye ileri gelenlerinin tavrı. Seçim sonucu öngörü oranları. Bir ara da sağ öngörü sahibi olduğu ileri sürülen o ünlü varlıklı kişimiz söze konu edildiler. Bazılarımızın ise servet düşmanlığı tarzında karşıt düşüncelerle hareket ettikleri dillendirildi.

Başkan kendilerinin de çalışan emekçilerine hiç de azımsanmayacak oranlarda zam yaptıklarını belirtiverdiler. Söz, döndü dolaştı, sendikaların devasa gelir ettiklerine geldi. Yöneticilerinin çok yüksek ücretler aldıkları dile dolandı. Başkan, o yüksek oranlı ücret zammı verilirken Sözleşme Maddelerine, çok değerli olan bir aracın hor kullanılması kaynaklı zarar görmesi halinde, bedelinin sendikaca karşılanması yaptırımını, karar olarak yazdırılmasını, bir türlü kabul ettirememişler. Herhalde o boyutu yanlış anlamamışımdır.

İşte o boyut bence de doğru bir yaklaşım olmamıştır. Sendikal örgütlenmemizde gidişat diğer tüm boyutlardaki gibidir; eksiktir, gediktir; dört dörtlük değildir. Diğer tüm iş ve işlem boyutlarımızdaki çeşitlilikle eşgüdüm benzeri başı bozukluk gösterir. Sonuç olarak da Islahları gerekir.

Yapılması gereken sendika sözleşme metnine, zararın karşılanması yaptırım maddesi koydurtmak olamaz. O boyut tümüyle sigortalatma kapsamına girer. Öylesi doğru olandır.

Biz ne denli eleştiriliyor olsak da kurucu, ilke koyucu başat örgütüz; emeğin, emekçinin yanında olan ilerici bir kitle örgüt yapısına sahibiyiz. Birçok engellemelere karşın Ecevit’in Çalışma Bakanlığı döneminde 1775 sayılı iş yasasını çıkartabilmiş (*) kitlesel özellikteki ekibin onurlu üyeleriyiz.

Bireyi varlıklı olanın karşısında kolu kanadı kırık, köle olmaya itmek çağdaş bir yaklaşım olamaz. Sözüm ona, inanç merkezli (!)örgütlenme ile yan yana duramayacağımız çok açıktır.

İçimizden birileri, tarzımızı yıkama, yağlama(!) gibi gösterme eğilimiyle hareket etse de Güneş balçıkla sıvanmıyor, işte!

Saygımız hakça bir üretime, hakça bir bölüşümedir.

Herkese iyi haftalar…

________________

(*) Bu bilgi Prof. Yalçın Küçük ‘ün “Türkiye Üzerine Tezler” çalışmasındandır.

Bizde kalın, habersiz kalmayın! BeskazaTV.com