SOPALIK ADAM!
Kendileri yöremizin önde gelen tanınmış kişisi de olurlar.
Burada, bir yabancı konumundayken, kendilerini merak ederek bulup tanışmıştım. O tanışmışlığımız da yirmi seneyi aşkındır.
İşte o yıllar öncesi, buralarda tek tük tanıdıklarım vardı.
Bir kamu görevlisi olarak, buralara bir yaz günü, eşyayı yükleyip gelivermekte olduğum sıralardı. Gelmekte olduğumuz yol boyu, araçlar yer yer sıkışıp kalmışlardı. Yüksek katılımlı bir etkinlik düzenlenmiş fakat etkinliğin kalabalık boyutu hesap edilememiş olmalı ki yollarda tıkanıklık yaşanmış, etkinliğe ulaşma konusunda sıkntılar oluştuğuna tanık olmuştuk.
O ara, bizim, o boyuta, eğilmek gibi bir seçeneğimiz yoktu. Yer değiştirmekte olan kamu görevlisinin temel başat konusu yerleşebilmek odaklıdır. Biz de o aşamadaydık.
Sonra sonra, ortalık durulunca, o gelirken rastladığımız karmaşanın nedenini öğrenmiş oldum. Meğerse o gün, zamanın Bayan Başbakanı, Yayla’ya, kendisi için özel olarak düzenlenen şenliğe beklenmekteymiş. Bütün o hareketlilik, yoğunluk da o yüzdenmiş.
İşte o Yayla Şenlik Etkinliği’nin, başat kişilerinden birisi de, o tarihlerde, bir banka şube çalışanı konumundaydı. Kendisini yerinde bulup tanıştım. Oldukça hoş söyleşisi olan bir kişiydi. O şenlik etkinliğini de konuşuvermiştik.
Günümüze geleyim. O kişi, şimdilerde, benim gibi kurumundan emekli biridir. Dernek başkanıdır. Yöremizde olduğu gibi uzak yörelerde de şenliklerin başat kişisi olarak öne çıkar. Dürüst, saygın, ilkeli biri olarak yaşamını sürdürür. Eski bir bayan tv. yapımcı-sunucu ile de, bir doğrultuda birlikte hareket ettikleri görülür.
Gelgelelim memleket davasına adanmışlık konusunda biz kendileriyle pek de uyuşamıyoruz. Bu söz konusu iki kişinin söylemlerinde, bizim davamızın başat kişisi için, hiç de iyi sözler edilmediği kulağımıza geliyor. Deniliyormuş ki, o pek içli-dışlı olduğumuz, dünyada dev egemen güç olarak bilinen devletin, kendilerinin, kurulu dünya düzeni için, bizim ülkemizden uygun bulduğu önder kişi, sözde bir kurgudan öte biri değilmiş. Yenilir yutulur söz müdür? Biz ülke meclisi olarak 1 Mart Tezkeresi ile onların Irak’ta dümen suyunda gitmeyi reddetmedik mi?
Sayılı günler kalmış seçimde de, seçilecek kişiler halka dayatılıyormuş. Ben, , makarna, kömür torbaları, akçeli yardım dağıtımları, öncesinde de çay, fındık ve yakın geçmişte de tüketiminin zorlama olarak yapıldığı tütünün tekelciliğinde verilen zamlı paralar sonrası elde olunan oylarla merkezi yürütme erkinin ortaya çıkmasına olanak sağlayıp gelmiş olmuş hesabıyla, o halk olarak nitelenen devasa kitlenin de artık saygın bir duruş sergilemediği kanısındayım. Günümüzdeki engelli ve bakıma muhtaç aile yardımlarıyla bağıtlanmış seçmen oyları da benim o yöndeki kanımı daha da pekiştirmiş bulunuyor.
Seçileceklerin dayatılıyor olmasını tartışmaya açabiliriz. Ülke halkımızın yarıya yakını bir önder ve onun zihniyetine oyunu verdiğini ,sanırım kabul etmeyenimiz çıkmaz. Bir diğer yarısı da örgüt ilkeleri doğrultusunda bir bir genel başkan doğrultusunda, sözde kurgulanmış bir tasarı insanına(!) oyunu kullanıyor. Söz konusu boyutun geriye kalan yanı ise, bana göre ayrıntılardan oluşup çıkyor.
O sözünü ettiğim arkadaşımıza göre bu boyutta halka bir dayatma varmış.
O arkadaşımızn dediğine bakılırsa, işin bir de belirleyicileri, her koşulda kaybetmeyenleri varmış. Para babası olan birileri, seçime girip aday olan, ayrı, zıt kutuplardaki yöre insanlarının, her birine kucak dolusu para vermekte hiç çekince görmüyormuş. Her kim kazanırsa kazansın, sonuçta o seçilmiş, kaçınılmaz olarak, onun, önceden bağıtladığı kişisi oluyormuş(!).
Bizim bu kahramanımıza da, tuttuğu yolda, katettiği başarı ve gösterdiği, ayırt edilir, üstün emek ortaya koyuşuna denk düşen ölçüyle orantılı olarak, resmi sivil temsilcilik öneriliyormuş. O konuda işin tekin bir alan olup olmaması yönünü kendince ölçüp biçmekte, düşünme aşamasındaymış. Önceki seçim dönemlerimizde de, kendisine, yasama ve yürütme erkini elinde bulunduran kesimden olduğu gibi anakarşıt kesimin genel başkanınca da vekil yapılma önerileri almışmış. Hatta, kendisine, ulusalcığı özellikle önceleyen kesimin vekillik önerileri gelmişse de, hiç oralı olmamış.
Boşuna mı başlığa, sopalık adam(*), koyduğumumu sanıyorsunuz. Adam, dürüst olmasına dürüst, evrensel anlamda insacıl, ilişkilerinde oldukça toplumcu da, iş sorumluluk almaya gelince yok; tırsıyor. Niye öyle hareket ettiğini anlamak ise güç değil. O boyutta baştan aşağı kirlenmek, oldum olası çamura batmak, dipsiz sulara gömülüp gitmek de var. O belirsilik çekincesiyle yüzleşmek istemeyince de, elbet, bütün o seçilme, meclis çatısı altında bulunma önerilerini geri çevirmiş oluyor.
Onca ettiğim sözün geldiği aşama şudur; sizin dürüstlünüz, ilkeli duruşunuz, toplumcu hareket tarzınız; bir davanın savunulmasında, bir büyük başarı öyküsünün ortaya konulmasında; ne denli kararlılık gösterip dirençli oluşunuza tanıklık edilmedikçe, gerçekçi bulunmaz, sınanmış sayılamaz. En azından, düşünce ve kanaetlerini, bunca zamandır paylaşagelmiş, benim gibi biri nazarında, bu niteleme ve niceliktedir.
Herkese iyi haftalar…
_______________
Not: Sözünü ettiğimiz kişi, kamudaki çalışma döneminde, belediye başkanlığı adaylığına da soyunmuş biridir.
(*) Bu tanımlamayı, ayakta sürdürdüğümüz açıklamaları sonrası kendisine de yapmış, o yüzden gülüşerek ayrılmış, uzaklaşıp gitmiştik.